Haber

Seçim sonunda ‘keşke’ dememek için

Bu kritik seçime 3-5 gün kalmışken, sonradan “vay be” dememek, “keşke şunu şunu da öngörseydik” dememek için bir kaç hatırlatma yapalım mı? Karamsarlık yaratmak için değil, seçim günü birbirimizle ümidimizi güçlendirebileceğimiz için.

İlk önce; Erdoğan kazanırsa nasıl bir Türkiye’de yaşamaya devam edeceğimizi “hayal edelim”. Kimse herkesi kapsayan bir “balkon sohbeti” beklemesin. Her şeyden önce herkesi içine alan barış ve huzur içinde bir ülke özünde “hayal gücünün ötesinde”dir. Erdoğan’ın yirmi yıl sonra geldiği noktaya ve kurduğu ittifaka bakmak yeter; AKP-MHP-BBP-Yeniden Refah-Hüda Par. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en gerici-faşist ittifakı.[1]

Bu ittifakın öncelikli hedefi, siyasi rakiplerini cezalandırmak ve onları siyaset sahnesinde “potansiyel bir tehlike” olmaktan çıkarmak olacaktır. İmamoğlu, Akşener ve tabii ki Kürt Hareketi en büyük hedefler olacaktır. Kılıçdaroğlu’nun kendisi emekliliğini istiyor sanırım. Refah’ın ve özellikle Hüda Par’ın Meclis’e girmesiyle birlikte artacağı siyasi hareketliliği ve örgütsel hareketliliği de eklemek gerekiyor.

Ekonominin bu hükümet tarafından düzeltilmesinin pek mümkün olmadığını söylemeye gerek yok. Bataklığa doğru düzgün sürüklenecek olan ülke ekonomisinin yeni ittifak ortakları tarafından modüller halinde “pamuk yumağı gibi” yağmalanacağı da aşikârdır.

Hatta son dönemde emek ve meslek örgütlerinin başına neler geleceğinin fragmanını izlemişlerdi. 2. Baroyu 1. Baro ile değiştirirlerse kimse şaşırmasın. TTB Başkanı neden bu kez tüm üyelerine aynı muameleyi görmesin? Hatta TMMOB’nin suyu çoktan ısınmıştı. DİSK ve KESK’i yok sayıyorlar mı?

Dilerseniz önümüzdeki 5 yılda sosyal hayatın nasıl bir darbe vuracağını “hayal etmeyelim”. Erbakan’ın söylediklerine ve Hüda Par’ın yaptıklarına bakarak hanımların neyle karşılaşacağını tahmin edebiliyoruz. Artık medyada çocuk istismarına rastlamayacağımız kesin. Avukatlar dışında yurt dışına yetişmiş tüm personelin “kaçışı” elbette hızlanacaktır.[2]“Ege’ye göçelim, yerleşelim, kök salalım ve Ege Müdafaa-i Hukuk Derneği’ni kurarak yeniden başlayalım” hayalleri elbette bedava.

Daha fazla uzatmadan; Geleceğin karanlığına, karanlığın geleceğine fazla kapılmadan, yapılacakları son dakikaya kadar hayata geçirmek gerekiyor. Eski akraba-yeni akraba, eski arkadaş-yeni arkadaş, eski liseli, eski üniversiteli, eski üniversiteli, meslektaş, aile dostu, telefon rehberinde kim varsa, Erdoğan’a “verilmesi mümkün” her oyunun peşine düşülmelidir. . Sandık saatine kadar her türlü provokasyon ve karşı istihbarat gelişmelerine anında tepki gösterilmesi gerekecektir. Ve sandıkta görevi olanlar; En az karşı taraf kadar cesur, onun kadar özverili ve en az karşı taraf kadar üretken olmalı değil mi?

Ve gelelim seçim günü “yapabilmeleri” mümkün olanlara ve seçim sonuçlarına!

Uyarı “tepeden” geldiğinde olay artık bir şehir efsanesi olmaktan çıkıyor. Kemal Kılıçdaroğlu, “AK Parti’nin bazı mensupları sokağa çıkıp ateş edebiliyor, kaybettiklerini görünce çıldırabiliyor. Tüm vatandaşlarımın bu konuda dikkatli olmasını istedim. Çatışma ortamı yaratmak isteyebilirler.” Her iki taraftaki tüm aktörler bu tür bir “geleceğin inşası” için hazır. Bir taraf savunmayı güçlendirmeye çalışırken, diğer taraf saldırıyı meşrulaştırmaya çalışıyor. Saldırıyı meşrulaştırmaya çalışanların en tanıdıklarından bir örnek verelim; “Kimse kendini kandırmasın… Bu Türkiye ortamında hiçbir vatandaş ‘50.2’ gibi puanlara itibar etmez. Kitlesel protestolar olabilir. Huzursuz bir ortam oluşuyor” Nagehan Alçı.

Kılıçdaroğlu’nun bu gelecek beklentisine karşı bir planı olduğu ortaya çıktı; “Tıpkı Erzurum’da olduğu gibi çatışmaya girmemek” hatta evleri terk etmek. Umarım bu talebin “haklarınızı savunun” talebinden çok daha fazla sorumluluk getirdiğinin farkındadır. Çünkü bu talep; “Senin için sokağa çıkacağım, senin için çalınanı geri alacağım ve (deyim yerindeyse) senin için bedenimi örteceğim” fiillerini yapmayı taahhüt eder.

Ancak ne yazık ki evet, ne yazık ki CHP’nin ve yönetici kadrolarının tarihi bu tür bir itibarı “hak etmiyor”. Uzun uzun anlatmaya gerek yok, Ekmelettin’i, Baykal’ı ve “adam kazandı”yı hatırlatmak yeterli olacaktır.

Kusura bakmayın ama oy kullanmak başka, milletin iradesini ve geleceğini “evde oturarak” devretmek başka şeydir.

***

Seçim sonuçlarının ilk öğrenileceği yerin Saray olacağını biliyoruz. Seçimin kaybedildiği öğrenilince muhtemelen “Peki ne yapalım, demokrasinin gereği” denilmeyecektir. Yapılmaya çalışılacak ilk şey, seçimin YSK’dan, TRT’den vs. Ancak YSK ile ilişkiye ihtiyaç var, ilişki kurmak gerekiyor. İşte o zaman Soylu’nun bir işi olur. Ya bu ilişkiler alt üst edilirse, teşhir edilirse, işe yaramaz hale getirilirse….

Muharrem İnce’nin çekilmesiyle galibiyet ümidi daha da büyüdü, yapılması gereken Saray’ı “hayal” haline getirmek, olası “aksiyonları” caydırmak: “Düşünme, bitersin.” 15 Temmuz’da kaybedenler gibi!”, “Kararını ver Soylu.” , yargılanıyorsun, hapis seni bekliyor”….

Bu ülkenin kadınları, çocukları, gençleri, çalışanları, gazetecileri, avukatları, esnafları, mühendisleri, doktorları, çiftçileri, emeklileri. Muhtemel bir Erdoğan (yeniden) iktidarında kaybedecekleri çok şey var ama kaybedecekleri çok şey var. Ve her birey, her toplum, Saray “boşalana” kadar, geleceğinin ve haklarının yeniden gasp edilmesine karşı dişiyle tırnağıyla direnmek zorunda kalacaktır…

NOTLAR:

[1] Tarihsel olarak muadili, 1975-78 ortalarında kurulan iki Ulusal Cephe (MC) hükümetiydi. Ama onlar bile bu ittifakla “başa çıkamıyor”.

[2]Avukatlar hiçbir yerde iş bulamıyor çünkü Türkiye’nin hukuk sistemi dünyada “tek”.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu